çeviren: pembijoj
George Carlin:
1942 yılında, 110,000 Japon Amerikan vatandaşı, yasalara saygılı insanlar, sadece ebeveynleri yanlış ülkede doğdukları için toplama kamplarına atıldılar. Tek yanlışları buydu. Avukat tutma hakları yoktu, adil yargılanma hakları yoktu, akranlarından oluşan bir jüri hakları yoktu, herhangi bir yasal süreç hakları yoktu. Sahip oldukları tek hak, "bu tarafa doğru" toplama kamplarına. Tam da bu Amerikan vatandaşlarının haklarına en çok ihtiyaç duydukları anda, hükümetleri haklarını ellerinden aldı. Ve eğer birileri onları ellerinden alabiliyorsa, onlar hak değildir. Onlar ayrıcalıktır, bu ülkede sahip olduğumuz tek şey geçici ayrıcalıklar yasasıdır. Ve eğer haberleri az da olsa okuyorsanız, her yıl listenin daha da kısaldığını bilirsiniz.
Sınıf sisteminin bir uzantısı olarak toplumlar, hakları olan ve olmayan insanlar arasında net çizgiler çizer: Göçmenlere karşı vatandaşlar, eğitimlilere karşı eğitimsizler, evsizlere karşı mülk sahipleri, mahkumlara karşı mahkûm olmayanlar, erkeklere karşı kadınlar, heteroseksüellere karşı homoseksüeller, beyazlara karşı beyaz olmayanlar.
Devletler haklar yaratarak bunları nüfusun belirli kesimlerine dağıtabilir, böylece sivil özgürlükler ve ekonomik avantajlar için acımasız bir rekabet içinde herkesi birbirine düşürürler. Herkes dünyadaki yeri için mücadele etmek zorunda olduğu sürece, bu büyük eşitsizlikleri yaratan ve uygulayan sistemle mücadele edecek ne zamanı ne de enerjisi olacaktır.
Dikkate alınması gereken iki tür "hak" vardır:
1.Yasal haklar / medeni haklar / kanuni haklar.
2.Doğal haklar / manevi haklar / devredilemez haklar / insan hakları.
Yasl haklar bir ulus içindeki hukukun üstünlüğüne bağlıdır. Yasal hakların size verilebilmesi için öncelikle bir devletin şiddet tekelini kullanarak tüm özgürlüğünüzü elinizden alması, ardından da bazı ödenekleri katı şartlara bağlayarak size geri vermesi gerekir; örneğin kredilerin beyaz sermaye sahipleriyle sınırlandırılması ya da sabıka kaydı olan kişilerin oy hakkından mahrum bırakılması gibi.
Yasal haklar kavramı, bir devletin aklına gelebilecek tüm özgürlükleri reddetmesine, ancak daha sonra büyük ölçüde önemsiz olan birkaç tanesini geri almak için evrakları doldurmanıza izin vermesine dayanır: Genellikle oy verme, vatandaşlık, eğitim, temsil yoluyla vergilendirme, kâr peşinde koşma, tapu, doğum belgesi, evlilik belgesi, telif hakkı, ehliyet, pasaport ve ölüm belgesi.
Tüm bunlar devletin gücünü pekiştiren ve erişim alanını genişleten, aynı zamanda vatandaşları hayatta kalmak için devlete bağımlı kılan şeylerdir. Devlet adamları her zaman, kendi takdirlerine bağlı olarak vatandaşları bu haklardan mahrum bırakabileceklerini belirtirler; böylece devletin otoritesi altında yaşayan insanların, dünyayı yöneten şımarık narsistlerin gazabına daha fazla uğramamak için diz çökmekten ve kendilerine yapılan her türlü zulmü kabul etmekten başka seçenekleri kalmaz.
Bir müteahhidin yerel gölünüzü yok etmesini protesto ettiğiniz için mi tutuklandınız? Tecavüzcünüzü mü öldürdünüz? Yiyecek için çöp konteynerine mi daldınız? Uygun pasaportunuz olmadan bir sınırı mı geçtiniz? Tek su kaynağınızdan geçen bir boru hattını mı engellediniz? Bahçe yetiştirmek için boş bir araziyi işgal ettiniz mi? Evsiz insanlara izinsiz yiyecek mi dağıttınız? Artık devlet, tomar tomar yasalarını ihlal ettiğiniz için kalan özgürlük kırıntılarınızı da elinizden alabilir.
Dolayısıyla, devletin size hak verme, ifade "özgürlüğü" ve sizi yönetecek partiyi seçmek için oy kullanma hakkı gibi lükslere izin verme yetkisini kabul ettiğinizde, şiddet yanlısı, hırsız, kana susamış bir çetenin sizin üzerinizdeki iktidarını fiilen kabul etmiş ve meşrulaştırmış olursunuz. Özgürlüğünüzü, devlet tarafından haber verilmeksizin sizden geri alınabilecek ve alınacak birkaç ayrıcalıkla değiştirdiğiniz bir sözleşmeye giriyorsunuz.
İşte bu nedenle hak kavramı, anarşi yoluyla özgürlük arayan insanlar tarafından reddedilmelidir. Hayatlarımız üzerindeki bu katıksız kontrol karşılığında bize bir nebze merhamet vaat eden kibirli devlet adamlarının hizmetine girmemizi öngören ömür boyu sürecek bir sözleşmeyi neden isteyerek kabul edelim?
Bizi kandırdıkları çok övündükleri haklar arasında, noktalı çizgiyi imzalarsak bize hapsedilme ama işkence görmeme gibi inanılmaz bir fırsat sunuyorlar. Ama sonra biz onların gözetimine girdikten sonra sözleşmenin şartlarını hiçe sayıp yine bize işkence ediyorlar. Sahip oldukları yetki, şartları belirlemelerine ve işlerine geldiği gibi değiştirmelerine olanak tanıyor. Sadist ve güce aç mizaçları onları her zaman, sırf yapabildikleri için, bize söz verdikleri hakları elimizden almaya yöneltecektir.
George Carlin:
Evet... er ya da geç bu ülkedeki insanlar hükümetin kendilerini umursamadığını anlayacaklar. Hükümet ne sizi ne çocuklarınızı ne haklarınızı ne refahınızı ne de güvenliğinizi umursuyor. Tek derdi kendi gücü, bu gücü elinde tutmak ve mümkün olan her yere yaymak.
Yönetenler ve itaat edenlerin ilişkilerinde, yönetenler tüm güce sahiptir: Neyin hak olup olmadığına ve neyin hakkı ihlal edip etmediğine onlar karar verir. Gücü elinde bulunduranlar gerçekliği istedikleri gibi yeniden yazabilir, size ölene kadar işkence edebilir ve yaptıklarının işkence olduğunu asla kabul etmezler. Amerika Birleşik Devletleri savaş esirlerine yaptığı işkenceleri "geliştirilmiş zorlayıcı sorgulama teknikleri" olarak adlandırıyor. Gerçekten de hakları baypas etmek için gereken tek şey bu: iktidardaki bir kişinin mahkumlarına işkence ederken korkakça örtmeceler kullanması.
Kölelik, sahip olduğumuzu iddia ettikleri haklarla çelişiyorsa, "mahkûm" yerine "köle" kelimesini koyabilirler ve her şey yolunda gider. Eğer her mahkûmun adil yargılanma hakkı varsa, askeri komisyonların onlarca yıl boyunca mahkûmu asla mahkûm etmeye çalışmayan, ancak onları sonsuza kadar gözaltında tutan "sonsuza kadar yargılama" gösterileri yapmasını sağlayabilirler.
Yasal haklar, önüne çıkan her şeyi donduran buz gibi bir otorite fırtınası karşısında kâğıt inceliğinde bir güvenlik örtüsüdür. Yöneticilerimiz özgürlüğümüzü elimizden alır ve daha sonra yasalarına uymayı, uygulayıcılarına itaat etmeyi, onlara günlük haraç ödemeyi ve onlar bizim sırtımızdan lüks içinde yaşarken, var olma hakkı karşılığında ömür boyu angarya iş yapmayı kabul edersek, son derece kontrollü bir ortamda özgürlüğün küçük parçalarını bize geri verirler.
Yasal haklar, devletin sizin üzerinizdeki mutlak egemenliğine getirilen birkaç küçük ve geçici istisnadır. Bu muafiyetler, egemen sınıf tarafından size ancak onların ekonomik çıkarlarına müdahale etmedikleri sürece ve onlara tamamen itaatkâr kaldığınız, üzerinizdeki mutlak otoritelerini asla tehdit etmediğiniz sürece tanınır.
Pyotr Kropotkin:
İşte bu sözde özgürlükler buna indirgenebilir. Basın ve toplantı özgürlüğü, konut dokunulmazlığı ve geri kalan her şey, ancak halk bunları ayrıcalıklı sınıflara karşı kullanmadığı sürece saygı görür. Ancak halk bu ayrıcalıkların altını oymak için onlardan yararlanmaya başladığı gün, sözde özgürlükler denize atılacaktır.
Bu oldukça doğaldır. İnsanlık yalnızca zorlu mücadelelerle kazandığı ve her an silah elde savunmaya hazır olduğu hakları elinde tutar.
Doğal haklar yasal haklardan bile daha gülünç ve fantastiktir, tabii bu mümkünse. Sözde varoluşun temelini oluştururlar, bize doğa ya da Tanrı tarafından bahşedilmişlerdir, herkes tarafından evrensel olarak kabul edilirler ve herhangi bir yasal varlık tarafından çelişkiye düşürülemezler. Bunlar, tüm insanların eşit yaratıldığı fikrine dayanan üç "doğal evrensel hak tır":
1.Özgürlük hakkı
2.Mutluluk arayışı hakkı
3.Yaşam hakkı
Bir plantasyon sahibi ve seri tecavüzcü olan ve 600'den fazla köleye sahip olan Thomas Jefferson, İngiltere Kralı 3. George'un Amerikalı kolonicilerin doğal haklarını tanımadığından şikâyet etmiş ve bu korkunç yanlışı düzeltmek için Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'ni kaleme almıştır.
Bu tarihi haklar belgesinin ilk iki paragrafında Jefferson, "tüm insanların eşit yaratıldığından", "devredilemez haklara" sahip olduğundan ve "yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı" hakkına sahip olduğundan bahsederek bu doğal hakların ana hatlarını çizmektedir. Görünüşe göre bu ironi Jefferson'ın gözünden kaçmamış, tıpkı tarlalarını ve malikanelerini büyütmek için kanımızı, terimizi ve gözyaşımızı emerken bize Tanrı / hükümet tarafından verilen muhteşem haklarımız hakkında tatlı yalanlar söyleyen tüm otorite figürlerinin gözünden kaçtığı gibi.
Aynı zamanda seri bir cinsel tacizci ve ırkçı olan Mahatma Gandhi de insan haklarının bir başka büyük savunucusuydu. Şiddetsizlik ve fırsat eşitliği felsefesini savunurken, Dalitlerin (Hindistan'da en alt kastta yer alan insanlar) özgürlüklerini ellerinden almak için elinden geleni yaptı ve onlara eşitliğe benzer bir şey verilmesi halinde ölümüne açlık grevi yapacağını ilan etti. Doğal hakların teşvikiyle en çok ilişkilendirilen insanlar bile hayatlarını kadınlara, çocuklara ve ırksal azınlıklara zulmederek ve bunun için hiçbir sonuçla karşılaşmadan geçirdiyse, haklar maskaralığı hangi noktada dağılır? Bu kadar katı hiyerarşik sosyal ilişkilerin olduğu bir dünyada haklar nasıl gerçek olabilir?
George Carlin:
Bu ülkede herkes sürekli haklarından bahsedip duruyor. Benim hakkım var, senin hakkın yok, bizim hakkımız var, onların hakkı yok... Millet, eğlencenizi bozmak istemem ama hak diye bir şey yok, tamam mı? Onlar hayali. Onları biz uydurduk! Öcü Adam gibi... Üç Küçük Domuz, Pinokyo, Kaz Ana, bunun gibi şeyler. Haklar bir fikirdir, sadece hayalidir, sevimli bir fikirdir, sevimli... ama hepsi bu, sevimli ve kurgusal. Ama eğer haklarınız olduğunu düşünüyorsanız, size şunu sormama izin verin, bu haklar nereden geliyor? İnsanlar diyor ki, Tanrı'dan geliyorlar, Tanrı vergisi haklar... Lanet olsun, işte yine başlıyoruz... işte yine başlıyoruz. Tanrı bahanesi. Cevabı ve argümanı olmayan bir adamın son sığınağı, Tanrı'dan geldi. Tanımlayamadığımız her şey Tanrı'dan gelmiş olmalı.
Doğal haklar doğa ya da daha yüksek bir varlık tarafından desteklenmez, yasal haklar gibi yapay olarak inşa edilmiş ve aldatıcıdır, ancak yasal haklar söz konusu olduğunda bir mahkeme yargıcı gibi merhamet için dilekçe verilebilecek katı, cismani bir biçime sahip olmadıkları için daha da az faydalıdırlar. Ne kadar yalvarırsanız yalvarın Tanrı, sizin Tanrı vergisi haklarınızı uygulamayacaktır.
Hayatta kalmak için bağımlı olduğumuz tüm kaynaklar, kendi yasalarına göre yaşamazsak ve sonsuza dek ayaklarına kapanmazsak bu kaynakları acımasızca elimizden alacak olan bir başkasına aitken, algılanabilir hiçbir özgürlük hakkımız yoktur... Temel ihtiyaçlarımızı karşılamayı kabul etmeleri ve bir gün daha hayatta kalmamıza izin vermeleri için dua ediyoruz.
Aynı şekilde, mutluluk arayışı açıkça üst sınıflara ayrılmıştır, biz yoksulların ise devasa egolarının hizmetinde sonsuz bir aşağılama, zorlama ve şiddetlerini kabul etmekten başka çaremiz yoktur. Soylular hayatlarını, organik yaban mersinli turtalarından tek bir kırıntı bile yememizi engellemek için aşılmaz bariyerler kurarak geçiriyorlar, bu yüzden kendi mutluluğumuzun peşinden gitmemize izin verdikleri fikri rahatsız edici. Bizler sadece paralı sınıfa hizmet etmek ve onların lüks mülklerinde çalışmak için yaşıyoruz.
Son olarak, sözde yaşam hakkımızı, bir polis, yerleşimci ya da asker otoritelerine direndiğimize, karar verilip özgürlüğümüzü ya da hayatımızı elimizden aldığı anda kaybederiz. Hastalandığımızda ve faturalarımızı ödemek için artık çalışamadığımızda, donmak ve ölmek için soğuğa atıldığımızda kaybederiz.
Haklarımız hiçbir zaman demokrasi krallıklarını yöneten varlıklı dolandırıcıların ağzından dökülen sıcak nefesten başka bir şey olmadı.
Bob Black:
Kıyafetlerde ve müzikte modalar vardır. Ve siyasette de modalar vardır. Tüm dünyada siyasetteki güncel modalardan biri de insan haklarıdır: "İnsan hakları çağımızın fikridir." İnsan haklarını herkes sever. Ama herkes onlara saygı duymaz. İnsan haklarına, insan hakları olarak hiçbir zaman saygı gösterilmediğini iddia edeceğim. Çünkü insan haklarının nesnel bir gerçekliği yoktur, saygı duyulacak hiçbir şey yoktur. Bazı insanlar saygıya layıktır ama hayali haklarına değil.
Bugün insan haklarına inanmamak bir skandaldır. Joel Feinberg adlı önde gelen bir sosyal filozof, kendi deyimiyle, "herhangi birinin aslında haklara sahip olduğunu inkâr eden aşırı insan düşmanlarının bile" olmasından dehşete düşmüştür. Bu aşırı insan düşmanları arasında Platon, Aristoteles, Konfüçyüs, İsa, Muhammed, Thomas Aquinas, Johann Gottlieb von Herder, Edmund Burke, William Godwin, Jeremy Bentham, Peter Kropotkin ve Friedrich Nietzsche sayılabilir. Yaklaşık 500 yıl öncesine kadar herkes aşırı derecede insan düşmanı olmalıydı, ki İsa Mesih ve Prens Kropotkin'in ve diğerlerinin böyle görülmediği kesindir.
BM'nin "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" tüm insanlar için haysiyet, özgürlük ve eşitlik de dahil olmak üzere uzun bir ayrıcalıklar listesi sunmayı amaçlayan bir belgedir. Kölelik ve işkenceyi yasaklamakta, seyahat ve ikamet özgürlüğünü, mülkiyet hakkını, yeterli yaşam standardı hakkını ve vatandaşlık hakkını güvence altına almaktadır.
Bunların hiçbirinin BM üyesi devletler tarafından desteklenmediği açıkça görülmektedir. Devlet destekli kölelik (hapishanelerde) de dahil olmak üzere kölelik hala tüm dünyada yaygındır, savaş esirlerine waterboarding gibi işkenceler yaygındır ve alt sınıflardaki hiç kimse haysiyet, özgürlük, eşitlik, yeterli bir yaşam standardı veya hareket ve ikamet özgürlüğüne benzer bir şeye sahip değildir. Eğer bu belgenin herhangi bir değeri olsaydı, ABD gibi en güçlü üye devletler yılın her günü bu hakların her birini açıkça ihlal etmezdi.
Ne doğal haklar ne de yasal haklar anarşi ile uyumludur çünkü anarşi hiçbir otorite tanımaz. Anarşistler, yöneticilerimizin imkânsız derecede katı standartlarını karşılayabilen ve karşılamaya istekli olan gruplara ve bireylere hangi ayrıcalıkları tanıyacaklarına ve hangi ayrıcalıkları reddedeceklerine karar verme yetkisini reddederler.
Hiç kimse bir kaidenin üzerinde durup neyi hak edip neyi hak etmediğimize, neyi söyleyip neyi söyleyemeyeceğimize, ne zaman yemek yiyeceğimize ve nerede uyumamız gerektiğine karar verme gücüne sahip olmamalıdır.
İnsan haklarıyla ilgili efsanevi masalları yutmak ve devletlerin bize özgürlüğe benzer bir şey vereceğine inanmak için kendimizi gazlamak yerine, neden gerçek bir şeye ulaşmayalım? Şekli ve özü olan bir şeye. Hak diye bir şey yok, bizi yasaları yazan insanlardan sihirli bir şekilde koruyacak evrensel yasalar diye bir şey yok. Hayır. Sadece arzular vardır. Ve tüm anarşistlerin en çok arzuladığı şey özgürlüktür. Kurallardan, yasalardan, otoriteden, hak verenin gazabından özgürlük.
Haklara ihtiyacımız yok, anarşiye ihtiyacımız var!
Dipnotlar
[1] Carlin, George. Hiçbir hakkınız yok https://www.youtube.com/watch?v=m9-R8T1SuG4.
[2] Sorkin, Amy Davidson. Guantánamo'da Sonsuzluk Davası.
https://www.newyorker.com/magazine/2021/09/20/the-forever-trial-at-guantanamo.
[3] Kropotkin, Pëtr. Bir İsyancının Sözleri, Bölüm 5:
Siyasi Haklar.
https://theanarchistlibrary.org/library/petr-kropotkin-words-of-a-rebel-1#toc7
[4] Steinberg, Neil. Başka Şeyler Yapan Bir Tecavüzcü ve
Köle Taciri.
https://chicago.suntimes.com/columnists/2021/5/27/22456533/thomas-jefferson-monticello-slaves-sally-hemings-george-floyd
[5] Banerji, Rita. Gandhi Konumunu Genç Kadınları Cinsel Olarak Sömürmek İçin
Kullandı. Buna Nasıl Tepki Verdiğimiz Bugün Bile Önemli.
https://www.youthkiawaaz.com/2013/10/gandhi-used-power-position-exploit-young-women-way-react-matters-even-today/
[6] Sen, Mayukh. Gandhi Genç Kızları Kendisiyle Yatmaya
Zorlayan Bir Irkçıydı.
https://www.vice.com/en/article/ezj3km/gandhi-was-a-racist-who-forced-young-girls-to-sleep-in-bed-with-him
[7] Black, Bob. Myth of Human Rights.
https://theanarchistlibrary.org/library/bob-black-the-myth-of-human-rights
Yorumlar
Yorum Gönder