Emek Değer Teori(ler)i Üzerine
Eric Fleischmann
çeviren: Lugburz
çevrilen asıl kaynak
Emek değer teorisi veya EDT, Wikipedia'ya göre, "bir mal veya hizmetin ekonomik değerinin, onu üretmek için gereken toplam 'toplumsal olarak gereken emek' miktarı tarafından belirlendiğini savunan bir değer teorisidir." Bu değer teorisi Adam Smith ve David Ricardo gibi erken dönem liberal iktisatçılar arasında popülerdi, ancak 20. yüzyılda ana akım iktisat tarafından esasen terk edildi. Bu nedenle modern çağda EDT'nin önemini koruyan esas olarak Marksist iktisat ve Marksist politik iktisat olmuştur. Karl Marx'ın Felsefenin Sefaleti'nde ana hatlarıyla belirttiği gibi, EDT ve piyasa davranışıyla olan ilişkisine dair yaklaşımı...
…arzın taleple "orantılı ilişkisini" ya da bu ürünün üretimin toplamına göre orantılı miktarını oluşturan şey, belirli bir ürünün üretim maliyeti fiyatından satılması değildir; üreticiye, karşılığında en azından üretim maliyetini alabilmek için belirli bir metadan ne kadar üretmesi gerektiğini gösteren şey, arz ve talepteki değişikliklerdir. Ve bu değişimler sürekli olarak meydana geldiğinden, sanayinin farklı dallarında sermayenin sürekli olarak çekilmesi ve uygulanması hareketi de vardır. […] Rekabet, bir ürünün göreli değerinin onu üretmek için gereken emek zamanı tarafından belirlendiği yasayı hayata geçirir.
Bununla birlikte, EDT'yi ortodoks iktisattaki en parlak döneminin ötesine taşıyan ve taşımaya devam eden yalnızca Marx ve onun ideolojik mirasçıları değildir; diğer grup Kuzey Amerikalı mutualistler ve bireyci anarşistler -özellikle Benjamin Tucker ve ortakları- ve onların soyundan gelenlerdir. Bununla birlikte, Kevin Carson'ın "William Greene on the Labor Theory of Value" başlıklı blog yazısında özetlediği gibi
Tucker ve bireyciler Marx'tan farklı düşünüyorlardı. Marx'a göre, bir meta olarak emek-gücünün değeri ile emeğin ürününün değeri arasındaki fark, ücretli emek bir kez tesis edildikten sonra piyasanın doğal bir sonucuydu. Tucker'a göre ise tam tersine, toprak ve sermayenin devlet zoruyla tekel haline getirilmesinin ve emek piyasasında devlet zoruyla eşitsiz mübadelenin neden olduğu doğal olmayan bir sonuçtu.
Carson bu bireyci EDT'yi benimsemesi ve -Laurance Labadie tarafından öngörüldüğünü savunduğum bir şekilde- Avusturya iktisat okulunun marjinal fayda anlayışını uygulamasıyla tanınmaktadır. Center for a Stateless Society'ye göre, "(Piyasa anarşisti) EDT, emeğin veya girdi maliyetlerinin fiyatın temel belirleyicisi olduğunu ve bu 'doğal fiyattan' sapmaların devlet eyleminin veya eksik rekabet nedeniyle ortaya çıkan kıtlık rantlarının sonucu olduğunu öngörür. Marjinalistler fiyatı nihai olarak marjinal faydayı ya da söz konusu bireysel piyasa aktörünün belirli bir zamanda bir birim ek ürüne ne kadar değer verdiğini yansıtan bir unsur olarak görürler." Carson böylece değer konusundaki bu görüşleri makas metaforunu kullanarak sentezlemeye çalışmaktadır: "Makasın tepesindeki bıçak kısa vadede en etkili faktör olan marjinal faydadır ve uzun vadede rekabet her zaman fiyatı alttaki bıçakla maliyete doğru yönlendirir, ancak ekonomik dengenin akışkan doğası nedeniyle hiçbir zaman buna ulaşamaz. Makasın hangi bıçağının gerçekte kesim yaptığını kesin olarak bilmek zordur."
Bu iki teorinin -Marksist ve bireyci- her ikisi de model-ampirik EDT olarak adlandırılabilir, çünkü üretim maliyetinin spontane piyasa ilişkilerinde değeri nasıl etkilediğini açıklamak için modellemeyi kullanırlar. Bununla birlikte, ekonomik toplulukların nesnelere emeğe göre değer biçmesi ve söz konusu topluluklardaki emekçilerin bu nesneler üzerinde haklı mülkiyete sahip olması gerektiğini savunan normatif EDT olarak adlandırabileceğimiz bir başka EDT türü daha vardır.[1] Bu, en açık şekilde, Carson'ın Greene üzerine yukarıda bahsedilen yazısında tanımladığı, çok erken dönem Kuzey Amerikalı anarşistlerin ve ütopik sosyalistlerin çalışmalarında bulunabilir: "[Josiah] Warren ve ütopik sosyalistler ... emek değer teorisini, piyasanın işleyişinin ampirik bir açıklaması olarak değil, insan iradesiyle, yani emek senetleri ve bu türden uydurma sistemler aracılığıyla gerçekleştirilecek etik bir ideal olarak gördüler." Bu muhtemelen normatif teorinin en saf versiyonudur, ancak erken dönem Kuzey Amerika anti-kapitalist deneylerinin sona ermesinden bu yana, EDT'nin normatif formu genellikle model-ampirik EDT'lerden ayrı bir doktrin olarak değil, daha ziyade örtük olarak onun içinde kullanılmıştır. Örneğin, Marksistler bazen EDT'yi ampirik bir ekonomik tanım olarak kullanırlar, ancak daha sonra bu ekonomik gerçeklikten yola çıkarak "emeğin yarattığı her şeye hakkı olduğunu" ya da bunun bir varyasyonunu savunan sosyalist politikanın daha normatif bir temelini gerekçelendirirler. İlk anarşist ve sosyalistlere benzer şekilde Marx da -Pierre-Joseph Proudhon'un emek çeki önerilerini Felsefenin Sefaleti'nde eleştirmesine rağmen- Gotha Programının Eleştirisi'nde sosyalist bir ekonominin kurulmasında geçici önlemler olarak benzer programlar için çağrıda bulunur. Bireyci anarşistler -ve onların sol liberteryenizm ve sol kanat piyasa anarşizmindeki entelektüel torunları- benzer hamleler yaparlar; Cory Massimino'nun açıklamasına göre "19. yüzyıl anarşistleri için emek değer teorisi ya da 'fiyatın maliyet sınırı' bireyin kendi üzerindeki mutlak egemenliğinin doğal uzantısıydı. Emek tüm zenginliğin kaynağı olarak görülüyordu ve emekçi doğal olarak kendi öz sahipliğinin bir uzantısı olarak emeğinin meyvelerine sahipti." Diğer sol liberteryen anarşistlerin özellikle zaman bankalarını savunduğunu görmemiş olsam da birçoğu (Carson, Logan Glitterbomb, vb.) ilgili topluluk para birimi planlarını savunuyor ve ben (sol liberteryen bir anarşist) diğer topluluk para birimleri ve ticaret sistemlerinin yanı sıra özellikle zaman bankalarını savundum ve hala savunuyorum.[2]
Bazıları model-ampirik ve normatif EDT türleri arasındaki bu karanlık örtüşmenin, belirsiz tanımların ve normatif iddiaların normatif olmayan iktisadın içine ustaca yerleştirilmesinin bir sonucu olduğunu iddia edebilir, ancak ben cevabın aslında çok daha ilginç olduğuna inanıyorum: EDT'nin normatif biçimi (özellikle hem bireyci hem de erken dönem anarşist/ütopyacı EDT'lerdeki ifadesi) ve model-ampirik EDT'nin bireyci biçimi diyalektik olarak birbirini güçlendirebilir; baskın etki model-ampirik olandır. Bunu göstermek için, ekonomi ile ilgili bir başka diyalektik modeli ele alalım: tarihsel materyalizm. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Bir Katkı'da Marx, üretim tarzını (üretim araçları ve ilişkilerinden oluşan) ya da "toplumun ekonomik yapısını, üzerinde hukuki ve siyasi bir üstyapının yükseldiği ve toplumsal bilincin belirli biçimlerine karşılık gelen gerçek temeli" analiz eder; " ancak söz konusu temelden kaynaklanan bu etki tek yönlü değildir, çünkü Marksist teorisyen Antonio Gramsci'nin yazdığı gibi, "yapı [diğer adıyla üretim tarzı, diğer adıyla temel] ile üstyapı arasında zorunlu bir karşılıklılık, gerçek diyalektik süreçten başka bir şey olmayan bir karşılıklılık vardır. " Ve nihayetinde herhangi bir toplumun ekonomik, kültürel, yasal, bilimsel vs. içeriğini belirleyen de bu diyalektik olarak birbirine bağlı ama eşit olmayan etkilerdir. Ve eğer dikkatimizi sıklıkla ihmal edilen üretim ilişkisine, yani mübadele tarzına çevirirsek -ki bunun önemli bir parçası da mal ve hizmetlerin değerlemesidir- ilginç bir şekilde benzer bir analiz elde edebiliriz.[3] Bireyci model-ampirik EDT, fiili ekonomik gerçekliği (hem şimdi hem de devlet sonrası bir gelecekte) tanımlamaya yöneliktir, bu da onu mübadele tarzındaki değerlemenin 'temeli' haline getirir; ancak aynı zamanda bu temel değerlemeyi teori, tekelin kaldırılması, devlet gücünün azaltılması vb. yoluyla ortaya çıkarırken, söz konusu 'mübadele temeli'nden normatif EDT şeklinde 'üstyapısal' bir mübadele unsuru ortaya çıkar.
Bir örnekle açıklamak gerekirse: Carson, Studies in Mutualist Political Economy adlı eserinde şöyle yazmaktadır: "Serbest piyasanın büyük ölçekli bir soygun olmadan gelişmesine izin verilseydi var olacağı gibi, dağıtımcı mülk sahipliğinin olduğu bir ekonomide, zaman tercihi yalnızca emekçilerin kendi şimdiki tüketimleri ile gelecekteki tüketimlerine ilişkin hesaplamalarını etkileyecektir. Şimdiki ya da gelecekteki tüm tüketim, kuşkusuz emeğin sonucu olacaktır." Bu bir yandan emeğin değerlemede marjinal faydaya göre birincil olduğu tam olarak gerçekleşmiş bir modelin - ampirik EDT - tanımıdır, ancak aynı zamanda böyle bir gerçekleşmede insanların her şeyi yaratanın emek olduğu gerçeğinin nasıl daha fazla farkına vardıklarını da yansıtır; bu da sadece bir piyasa eğiliminin değil, her iki şeyin de sosyo-ekonomik bir norm olarak emek tarafından değerlenmesi ve üretim araçlarının ve üretim meyvelerinin genel olarak işçilere ait olarak görülmesi için etiko-kültürel veya üstyapısal bir zorunluluğun oluşturulmasına yardımcı olur. İkincisi özellikle önemlidir, çünkü Carson'ın da belirttiği gibi, "merkezi iktidarın çöküşünü takiben herhangi bir merkeziyetsiz, devlet sonrası toplum, muhtemelen çok çeşitli yerel mülkiyet sistemleriyle karakterize edilen bir panarşi olacaktır." O halde, devlet sonrası bir gelecekte işçi mülkiyetinin (sendikalizm) önceliğini belirlemek için normatif bir EDT gibi kültürel mekanizmaları kullanmak çok önemli olacaktır. Zaman bankaları, emek çekleri ve diğer zamana dayalı para birimleri o zaman sadece devletten ayrı acil yarı-borsa sistemleri olarak değil (agorizm), aynı zamanda nesnelerin emek yoluyla değerlendiği ve gelecekteki post-kapitalist bir piyasa sisteminde EDT'nin temel-ekonomik gerçekliği ile bağlantı yoluyla tam diyalektik varlığa getirilebilecek alanlar kurmaya yönelik ön-figüratif girişimler olarak da görülebilir.
Dipnotlar
[1] Başka bir yerde bunu "etiko-kültürel EDT" olarak tanımlıyorum.
[2] Glitterbomb bazı makalelerde zaman bankacılığından bahsediyor.
[3] Bu, Marx tarafından Kapital'in ciltlerinde sunulan özel mübadele analizine ilişkin tartışmanın öncesidir.
Yorumlar
Yorum Gönder